KÜRT MAHALLESİNDEKİ TÜRK ÇOCUK

  • ali öztürkl hdr ilanı

Geçtiğimiz gün yitirdiğimiz Anadolu’nun filozofu, çağdaş dervişi Sırrı Süreyya Önder’i siyaset yaptığı partilerden dolayı çoğu insan Kürt olarak bilir. Oysa o bir Türkmen ailesinin daha çocuk yaşta babasını yitirmiş evladıydı.


“İnsanın hangi hangi ırkta veya nerede, hangi kimlik ile doğması elinde değil ama insan olması, insan olarak yaşaması elindedir.”


Sırrı Süreyya Önder politik kimliğinin ötesinde milyonlarca insanın yüreğine girmeyi başarmış, üstelik bilge bir insandı.


Ben siyasetçinin sanata yatkın olanını ve hatta mümkünse sanatçı olanını daha çok sevmişimdir. Bu tanıma en uygun kişilerden biri de Sırrı Süreyya Önder’di.


Bir dolu sağlık sorunlarına, çektiği sıkıntılara rağmen yılmadan, usanmadan, korkmadan mücadele eden, kendini barışa adamış biriydi o.
Türkiye siyasetinin gülen değil, gülümseyen yüzüydü.


“Ağlamak gülmenin kardeşidir. Ağlamayan gülemez ki! Derdi hep.


Ama dünyanın belki de en güzel gülümseyen o güzel insanı nedense şöyle ağız dolusu bir gülemedi.
Hep hayallerinin, ideallerinin peşinde koştu.
Ancak milyonlarca insanın, neredeyse tün insanlığın sevgisini içinde taşıyan yorgun ve hasta yüreği daha fazla dayanamadı.


“Bir ülke en fakiri kadar zengindir.” Diyen Sırrı Süreyya Önder “Mutlu insanların, mutsuz insanlara borcu vardır.” Sözünün peşinde koştu, en büyük hayali barışı tam yakaladım derken toprağa düştü yorgun, kırgın koca bedeni.


Bireyselliğe uzak, toplumsal çıkarları gözeten yaşamı boyunca yoksulluk, yoksunluk ve yetimlikle geçti ömrü.


Bir tek annesine ev alma hayali vardı, gerçekleştirmek istediği, onu da deprem aldı elinden.


Bir de torunu “Cano’nun düğününü görmeden gitmem bu dünyadan” demişti ama olmadı ne yazık.
Geride kendisi gibi sanatçı ruhlu bir kız ve her gördüğünde vermek için yanında taşıdığı fındık ezmesinden mahrum kalan bir torun bırakan Sırrı Süreyya Önder bir tek mülk edinmeden gitti bu dünyadan.


En ağır eleştirileri bile kimseyi kırmadan gülümseyerek yapabilen o naif, zarif ve zeki adam, sanatçı olmanın da verdiği yetenekle öylesine kıvrak ve sarsıcı nükteler yapardı ki, o yüzden bu kadar çok seveni vardı.
O yüzden mütevazi yaşamında boğazını değil onurunu besledi yalnızca.


En sıkıcı ortamlarda bile renkli kişiliğiyle havayı yumuşatır, ortamı ısıtır, sıcacık gülümsemesiyle, herkesi rahatlatan şakaları ve sakin tavrıyla bulunduğu yerde barış iklimi oluşurdu.

 


ÖFKESİNİ KALBİNDE SAKLAYAN ADAM


Cenaze töreninde kızının da söylediği gibi haksızlığa, hukuksuzluğa müthiş öfkeli biri olmasına karşın öfkesini de sevgi yüklü kalbinde saklar, türkülerde arardı teselliyi.


“Bir şarkının niçin yakıldığını bilmeyenler, nasıl söyleneceğini de bilmezler”


Geçmişte yarım kalmış barış görüşmelerinde de tüm gövdesiyle ortada duran, bu uğurda yıllarca cezaevlerinde çile çeken; Kürt mahallesinde yetişmiş yetim büyümüş Türkmen çocuğu Sırrı Süreyya Önder soyadındaki gibi önder kişilik özelliklerini de mücadele azmini ve emekten yana politik duruşunu da ölene kadar korumuş, dik durmuş, onurlu bir vedayla uğurlanmıştır.


Keşke ülkemizdeki tüm siyasetçiler de biraz olsun sanattan, kültürden beslenseler.
Halkın arasında halay tutsalar, bağlama çalsalar, tiyatroya gitseler, film izleseler, bir mahalle kahvesinde arkadaşlarıyla tavla oynasalar.


Ve hatta bir meyhanede, düğünde keyifli sohbetler eşliğinde bir bozlak havasına eşlik edebilseler, türkü çığırsalar, askerlik hatırlarını anlatsalar.


Yani Sırrı gibi, Terzi Fikri gibi, Osman Özgüven gibi halk adamı olabilseler.


“Biliyorum yağmur yağmaz yukarı doğru yeniden / acımaz olur, silinir gider izi bıçağın/ ama hiçbir rüzgar dolduramaz boş kalan yerini/ bir yaşamdan ötekine birlikte uçan turnaların yerini gökyüzünde.”


Şiirler yazdı şair gibi yaşadı.
Senaryolar yazdı, sinema filmi çekti.
Kendi yazdığı senaryolarda oynadı.
Daha çekilecek barış filmi vardı be Sırrı.
Zamansız ölümler çok acı veriyor.
Silinmez izler bırakıp gittin bu dünyadan


İnanıyorum emeklerin boşa gitmeyecek, savaşsız, sömürüsüz, barış içinde bir dünya hayalin gerçek olacak bir gün.
Bizler senin o gülümseyen gözlerinle bakmaya devam edecek, barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesini bıraktığın yerden sürdüreceğiz.


Toprak incitmesin seni, yıldızlar yoldaşın olsun.


Senin bir sözünle bitirelim yazıyı, “Sevene de sövene de selam olsun.”