Bugün Pazar
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum
Sonra saygıyla toprağa oturdum
Dayadım sırtımı duvara
Bu anda ne düşmek dalgalara
Bu anda ne kavga ne hürriyet ne karım
Toprak, güneş ve ben
Bahtiyarım”
Bir pazar günü ilk kez bahçeye çıkarılan Nazım Hikmet yazmıştı bu dizeleri.
Nefes alabiliyorsan yaşıyorsun ama güneşi görmeden, ağaçlara dokunmadan, çiçekleri koklayamadan…
Nazım’da ömrünün büyük bölümünde cezaevlerinde özgürlükten yoksun, karısına hasret, güneşe, doğaya, sevdiklerine hasret geçirdi günlerini.
Ancak en azından sınırlı da olsa bahçeye çıkabiliyor, volta atıyor, mahkumlarla sohbet ediyor ve hatta zor koşullarda atölye çalışmaları yapıyor, çiçek bile yetştirebiliyordu
.
Bir kedisi bile olmuştu bir zamanlar.
Oysa şimdi Silivri soğuk.
Tek kişilik, güneş görmeyen hücrelerde ağacı özleyenler var.
Anayasa Mahkemesinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesin kararlarına rağmen özgürlükleri ellerinden alınmış, rehin tutulan insanlar var.
Siyasetçiler, akademisyenler, belediye başkanları, gazeteciler, yazarlar, gençler..
Büyük çoğunluğu yalnızca muhalif oldukları, yazdıkları bir makale, paylaştıkları bir mesaj, söyledikleri bir söz yüzünden, görüşlerini ifade ettikleri için cezaevlerinde özgürlüklerinden yoksun, sevdiklerine hasret, çile çekiyorlar.
Bu çile çekenlerden biri de 1 Kasım 2017 de tutuklanan, üç tahliye, iki beraat ve iki AİHM kararına rağmen tam sekiz yıldır tutuklu Osman Kavala.
“60 yaşımdan sonra aktif biçimde yaşayabileceğim hayat diliminin büyük bölümünü cezaevinde geçirmiş oldum. Eşimle hayatı paylaşamadım, annemle, sevdiklerimle birlikte yaşayamadım. Yıllardır yürüttüğümüz, barış ve uzlaşma kültürüne katkı sağladığına inandığım sivil toplum çalışmalarını sürdürmem engellenmiş oldu.”
Bu sözlerin sahibi Osman Kavala dışında ağaçları ilk tanıdığı yer olan Gezi parkı için mücadele edenlerden Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’ye de 18 er yıl hapis cezası verildi.
Keza Selahattin Demirtaş 4 Kasım 2016’ dan beri Edirne F Tip cezaevinde tutuklu.
Dile kolay bir gün, bir ay, bir yıl değil!..
Gezi tutukluları 1000 günü aştı, Kavala ve Demirtaş 3.000 güne yakındır özgürlüğünden mahrum; cezaevlerinde, ağaca, güneşe, sevdiklerine hasret!..
Ama pes etmeden, eğilip bükülmeden; ülkeyi soyup yağmalayanlara inat, inançlarından, fikirlerinden ödün vermeden, cezaevinde de olsa özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesini sürdürüyorlar.
Keza tutukluluk yargılamada bir tedbir ve en son başvurulması gereken bir yöntem olması gerekirken, haklarında tutuklanmayı gerektiren somut hiçbir belge, kanıt olmadan cezaevlerinde yatan on binlerce insanın özgürlük talebini iktidarın insafına, vicdanına bırakmış olmak çok daha sorunlu bir durum.
Özgürlük ateşi öyle bir yakar ki; insanı, ne servet, ne şöhret ne saltanat hiçbir şey umurunuzda değildir.
Yağan yağmurda ıslanmak, güneşte kavrulmak, ağlayan bir çocuğun gözyaşlarını silmek, sahipsiz bir canlıyı doyurmak, ormanda bir ağaca sarılmak, meyveyi dalından yiyebilmek ve ağız dolusu gülmektir özgürlük!...
İşte bu yüzden özgürlük ateşi; bunu isteyenlerin yüreğinde bir volkan gibi yanarken, insanları özgürlüğünden edenleri cehennem ateşinden beter yakar.
Gerekçesi ne olursa olsun barış ve özgürlük için, demokrasi ve adalet için yakılan her ateşi harlamak gerek.
Yeter ki bu ateş yeniden yüreklerimizi yakmasın, geleceğimizi karartmasın.
Umarım ve dilerim özgürlüğünden yoksun, güneşe ve gün yüzüne hasret tüm mağdurlar en kısa zamanda sevdiklerine, özgürlüklerine kavuşurlar.
Tüm siyasi değerlendirmelerden bağımsız; yeni cezaevleri yapmak yerine insanları ve beyinlerimizi özgürleştirmek için çaba harcayın artık.
Çocuklar anne, babalarından; analar evlatlarından ayrı kalmasın.
Barış içinde yaşanası bir dünya özlemi, özgür, demokratik bir ülkede yaşayabilmek umuduyla.