PKK’nin kongre toplayıp fesih ve silahları bırakma kararı almasından sonra Türkiye’de ve bölgemizde siyaset yeniden hareketlendi.
47 yıldır faaliyetlerini sürdüren bir terör örgütünün barış adına attığı adımlar, Terörsüz Türkiye yolunda iktidar dahil siyasi partilerin çabaları elbette olumludur, desteklenmeli ve sonuca yönelik girişimlere katkı konmalıdır.
Kuşkusuz siyasi iradenin oluşması, karşılıklı mutabakat ve diyalog şart ancak toplumun zihinsel olarak da bu yeni duruma hazırlanması, kaygı ve endişelerin giderilmesi de çok önemlidir.
Görüldüğü kadar muhalif kesimlerin büyük çoğunluğunda da karşılık ve kabul gören bu projenin başarıya ulaşmasının en temel unsuru tarafların samimiyetidir.
47 yıldır süren ve ülkemizin ekonomik, sosyal anlamda büyümesinin, güçlenmesinin önündeki en büyük engel olan terör belasından kurtulmak kadar oluşacak barış ortamının hukukun üstün, yargının bağımsız olduğu bir demokratik sürece geçişle taçlandırılması gerekiyor.
Aksi halde bu süreci siyasi hedef ve beklentilere kurban etme gibi tarihsel bir yanlış, şimdiye kadar olanlardan çok daha büyük ve tehlikeli bir iklime dönüşebilir.
BU SON DEĞİL; BAŞLANGIÇ!
Örgütün feshi ve silah bırakma kararları kuşkusuz ciddi ve titiz bir çalışma gerektiriyor. Ancak asıl siyasi süreç ve bu sürecin muhatabı olması gereken DEM Parti’nin tavrı çok büyük önem kazanıyor.
İktidar her ne kadar hiçbir pazarlık söz konusu olmadı dese de bu siyasetin ve hayatın doğal akışına uygun değil.
-Elli yıla yakın bölgenin kaderiyle oynayacak denli güçlü statülere sahip olmuş örgüt liderlerinin durumu ne olacak?
-Şu an itibariyle cezaevlerinde bulunan binlerce tutuklu ve hükümlüler, siyasi parti yöneticileri, belediye başkanlarıyla ilgili nasıl bir uygulama söz konusu olacak?
-İnfaz sisteminde ne tür bir değişikliğe gidilecek?
-İmralı’da Abdullah Öcalan’ın yaşam koşullarında ne tür iyileştirmeler yapılacak?
-Kayyum atanan belediyeler, kent uzlaşısı nedeniyle açılan soruşturmalar ve cezaevlerinde tutulanlarla ilgili nasıl bir uygulamaya gidilecek?
-Silahlar nerede, kimlere hangi koşullarda teslim edilecek, örgüt mensupları topluma nasıl entegre olacak?
Buna benzer daha onlarca soruya açık, net ve samimi karşılıklar bulunması ve kamuoyunun bu konuda tatmin edilmesi gerekiyor.
Öte yandan terörden en çok nasibini alan şehit ve gazilerle yakınlarının hassasiyetlerinin dikkate alınarak, onların da rıza göstereceği bir sosyal ortamın oluşturulmasında yarar olacaktır.
Umarız geçmişte denenen çözüm süreçlerinde yaşanan olumsuz tecrübelerden ders alınır ve şu an alınan kararlar bir son değil başlangıç olur.
PKK’nın silah bırakma ve fesih kararı elbette tarihi öneme sahiptir. Ama bir o denli de tarihi ve toplumsal sorumluluğu vardır.
Bu önem ve sorumluluğa uygun davranılması halinde bu coğrafyada yaşayan tüm halklar huzur bulacak, uzun zaman sonra barış içinde bir arada yaşayabilme imkanı olacaktır.
Yazının başında özellikle vurgulamaya çalıştığım üzere siyasi ve yasal sürecin tüm tarafların beklentisi doğrultusunda parlamento içerisinde doğru yönetilmesi yaşamsal öneme sahip.
PKK ile iltisaklı ya da örgüte yardım ve yataklık etme gibi suçlamalarla soruşturma geçiren, yargılanan, ceza alan ve de cezaevlerinde bulunan herkesin yapılacak yasal düzenlemelerle mağduriyetlerinin giderilmesi zorunlu hale geliyor.
Kendisini fesheden PKK’nın kurucusu ve doğal lideri Öcalan’ın siyasi muhatap kabul edildiği bir durumda Selahattin Demirtaş, Ekrem İmamoğlu, Ümit Özdağ gibi siyasilerin, Can Atalay’ın, Osman Kavala’nın, Gezi mağdurlarının ve tutuklu Belediye Başkanlarının hala cezaevlerinde tutulmasının yasal ve vicdani bir yanı, mantıklı bir izahı olamaz.
Ülkemiz adına yaşamsal ve tarihi bir öneme sahip olan bu barış sürecinin kelebek etkisi yaparak toplumu yeniden dönüştüreceği gerçeğinden hareketle tüm demokrasi güçlerinin desteğine ihtiyaç vardır.
Bu süreçte ideolojik tartışmalardan, gereksiz polemiklerden, siyasi sürtüşmelerden uzak durmak, oluşan bu tarihi süreci koruyup kollamak gibi bir görevimiz var.
Hiçbir bahane ve gerekçeyle bu sürece zarar verecek bir davranış, söylem ve eylem içerisinde bulunma lüksümüz, bu süreçten siyasi çıkar bekleme hakkımız yoktur.
Bu konuda en büyük sorumluluk iktidara düşüyor.
Tüm siyasi partilerin, toplumsal muhalefetin görüş, öneri ve duyarlılıkları dikkate alınmalı, kollektif bir çaba gösterilmelidir.
Örneğin hafta içerisinde Hakimler Savcılar Kurulu’nda görev süresi dolan 5 üye için yapılacak seçimde adil bir temsiliyet konusundaki tavrıyla parlamento çalışmalarını kolaylaştırabilir.
Yeni ve demokratik bir anayasayla güvence altına alınacak barış- demokrasi-özgürlük umudumuzu boşa çıkarmayın