DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, "Eşit yurttaşlık temelinde herkesin kendine ait hissedeceği bir anayasa çağrısı yapıyoruz. Bin yıllık kardeşliğ
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, "Eşit yurttaşlık temelinde herkesin kendine ait hissedeceği bir anayasa çağrısı yapıyoruz. Bin yıllık kardeşliğimizi eşit yurttaşlığa dayalı demokratik bir anayasa ile güvence altına alabiliriz" dedi.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin TBMMdeki grup toplantısında konuştu. Bakırhan, herkesin Türkiyenin yurttaşı olduğunu belirterek, "Demokratik, hukuk mutabakatıyla gerçek bir eşitlik zemini kurabiliriz bu süreçte diyoruz. Orta Doğu halkları ilk defa belki de başkalarının senaryosuna mecbur kalmadan kendi senaryosunu yazabilir. Siz de bilirsiniz, başkalarının yazdığı senaryoda olsa olsa figüran olunur. Biz kendi senaryomuzu birlikte yazalım diyoruz. Sayın Öcalanın çağrısı da aslında rotamızı, senaryomuzu yazabileceğimiz, çizebileceğimiz, birlikte hareket edebileceğimiz önümüzde bir kapı aralıyor. Kendi sözünü söyleyen, kendi kararını veren irade ortaklığı sağlamak bu süreçte mümkündür. Demokratik bir Orta Doğu, demokratik bir Türkiye" ifadelerini kullandı.
Bakırhan, şöyle konuştu:
"Toplumsal rızayı büyütmek yalnızca bizim işimiz değildir. AK Parti de daha fazla sorumluluk alabilir, çözüm dilini daha fazla kullanabilir. Eşit yurttaşlık temelinde herkesin kendine ait hissedeceği bir anayasa çağrısı yapıyoruz. Bin yıllık kardeşliğimizi eşit yurttaşlığa dayalı demokratik bir anayasa ile güvence altına alabiliriz. Kürtlerin dili, kültürü ve varlığının dışlanmadığı; Alevilerin eşit yurttaş kabul edildiği bir anayasa toplumsal barış temelini oluşturacak. Siyasetin kişisellikten arındırılıp kurumsal zemine oturtulması gerekiyor. Siyasetin benden bize, kişisel hedeften ortak geleceğe kayması anayasal dönüşümün zeminini hazırlar. DEM Parti bu süreçte kimsenin yedeği değildir. Ne eski vesayete sığınırız ne de mevcut merkezileşmeyi kabulleniriz. Biz üçüncü yoluz. Kimsenin yedeği ya da pazarlık unsuru değil, demokratik siyasetin kurucu unsuruyuz."
Bakırhan, bugün tarihi bir dönemden geçtiklerini söyleyerek, "Bu dönemin en kritik başlığı güven inşa etmektir. Hem Kürt halkı nezdinde hem de Türkiye genelinde derin bir güven sorunu yaşanıyor. Bu güveni yeniden tesis etmek hepimizin sorumluluğudur. Özellikle çözüm süreçlerinde deneyimi olan başta AK Parti olmak üzere birçok siyasi partide yer alan isimlerin bugün barış sürecine destek vermesi, söz kurması, sürece katkı sunması son derece kıymetlidir. Bu süreç sadece DEM Partinin omuzlarında taşınacak bir süreç değildir. Herkesin daha cesur olması, daha görünür bir biçimde inisiyatif alması gerekiyor. Eğer bugün konuşmayacaksak ne zaman konuşacağız? Biz sahadayız. Gece gündüz demeden çalışıyoruz. Toplumsal rızayı büyütmek için emek veriyor, her platformda bu kutsal davayı anlatıyoruz. Aynı şekilde MHPnin de kendi teşkilatına ve tabanına süreci anlatmak için çaba gösterdiğini görüyoruz. Muhalefet partileri içinde de kıymetli çabalar mevcut. Ancak gittiğimiz her yerde halk bize çok net bir soru yöneltiyor: Aylardır süreç başladı, peki iktidar neden bu kadar çekingen? Neden sahada yok? Seçim zamanı gelip oy isteyenler, şimdi neden Siirtin Şirvanına, Karsın Digoruna uğramıyor? Barış için toplumsal rızayı büyütmek onların da görevi değil mi? Biz de bu soruları soruyoruz. Buradan iktidara bir kez daha sesleniyoruz: Toplumsal rızayı büyütmek sadece bizim işimiz mi? Bizim düşüncemiz nettir; AK Parti de daha fazla sorumluluk alabilir, cesaretle konuşabilir. Çözüm dilini daha çok kullanarak bu sürece katkı sunabilir" şeklinde konuştu.
Bakırhan, hasta tutuklulara değinerek, "Peki, güven sadece sözle mi olur? Hayır, güven verici adımlar da atılabilir. Bugün bir yandan barışı konuşuyoruz, ama bir yandan cezaevlerine bakınca büyük bir acı yaşıyoruz. Bakın, hasta mahpuslar meselesi vicdanları sızlatan acı bir gerçek. Adalet Bakanlığının verilerine göre günde iki hasta tutuklu hayatını kaybediyor. 515 günde bin 26 hasta tutsak yaşamını yitirmiş. Yanlış duymadınız ya, bin 26 insan. Her gün iki cenaze, iki tabut çıkıyor cezaevlerinden. Bu dehşet tabloyu sona erdirmek, barışın ilk ve en acil adımıdır. Bir diğer adım ise infaz düzenlemesine ilişkin olmalıdır. Yıllardır keyfi nedenlerle cezaevlerinde kalan binlerce insan adaletin aşınmasına neden oluyor. Bu sürecin odağında olan, adalet duygusunu zedeleyen infaz kanunu, artık demokratik standartlara göre yeniden düzenlenmeli. Cezaevleri boşalmalıdır. Hafta sonu Diyarbakırdaydım. Yerel Yönetimler Konferansında da güven arttırıcı adımlar konuşuldu. Kayyımların kaldırılması ve yerel demokrasinin güçlendirilmesinin Türkiyenin demokrasisine yapacağı büyük katkıyı konuştuk. Halkın iradesine müdahale eden kayyım uygulaması demokrasiye aykırıdır. Güven arttırıcı önemli adımlardan biri de siyaset ve medyada kullanılan dildir. Eskinin diliyle yeni bir yüzyıl kurulamaz. Medyanın dili acilen değişmeli. Hâlen sürece uygun olmayan, zehirli ve tahrik edici bir dil kullanılıyor. Sabah akşam bize ve değerlerimize hakaret edenlerin dili çözüm zeminini zehirliyor. Çok açık söylüyorum, biz de tabanımız da oldukça rahatsızız. Medya çözüm dilini ne kadar benimserse, barışın toplumsallaşması da o kadar güçlü olur. Barış dilde başlar, toplumda hayat bulur" diye konuştu.