Bu yıl Bodrum’da turizm sezonu tüm çabalara rağmen iyiye gitmiyor. Yurt dışı fuarlarına, tanıtım kampanyalarına, sosyal medya yatırımlarına, hatta kamu ve özel sektörün seferberliğine rağmen sezon beklenen ivmeyi yakalayamadı. Yurt dışından gelen turist sayısında artış var gibi görünüyor, evet. Ancak bu artış, çarşıya, otele, plaja, restorana “can suyu” olmuyor. Bodrum’un nabzı düşük atıyor, esnaf dertli, sektör tedirgin.
Kimi bu kötü gidişatı ülkenin genel ekonomik koşullarına bağlıyor: döviz kurundaki dalgalanmalar, gıda enflasyonu, hayat pahalılığı… Elbette bunların hepsinin etkisi var. Ancak ben Bodrum özelinde daha derin, daha yerel bir neden görüyorum: gerçek bir pahalılık.
Bahsettiğim şey bir “algı” değil. Sosyal medya yorumları ya da şikâyet sitelerine yansıyan abartılı birkaç örnekten ibaret değil. Bu, Bodrum’da yaşayan herkesin bizzat yaşadığı, turiste olduğu kadar yerliye de dokunan bir “gerçeklik”. Pahalılık Bodrum’da artık bir sistem haline gelmiş durumda. Ve bunun baş aktörü ne döviz kuru, ne de dış güçler. Pahalılığın esas mimarı: turizmci kılığına girmiş tüccarlar.
Tüccar Turizmci Değildir!
Turizm başka, ticaret başka şeydir. Turizm, sürdürülebilirlik ister. Misafirin bir kez daha gelmesini ister. Kentin hafızasına iz bırakmak, kültür oluşturmak, hizmette kaliteyi süreklileştirmek ister. Turizmde hedef, “müşterinin cüzdanını boşaltmak” değil, “misafirin hafızasında kalmak”tır.
Oysa Bodrum’da yıllardır süregelen bir yanılgı var. 3-6 aylığına mekan açıp, vur-kaç mantığıyla “köşe dönmeye” çalışan bir tüccar zihniyeti kenti kuşatmış durumda. Bu anlayışla açılan restoranlar, kafeler, beach club’lar; daha misafir ayaklarını denize sokamadan fahiş faturalarla karşılıyor onları. 200 ml’lik kolayı 750 TL’ye, tavuk şişi 1.600 TL’ye, 70 cl suyu 400 TL’ye satan yerler, Bodrum’u Bodrum yapan değerlerle değil, “kazıklama” pratiğiyle anılıyor artık.
BOTAV Kimin Elinde?
Durumun bu noktaya gelmesinde, Bodrum’da bir turizm politikası olmamasının da büyük payı var. Daha doğrusu, politika yapacak kurumların ehil ellerde olmamasının...
Kentin tanıtımında, marka algısında merkezi rol oynaması gereken BOTAV, ne yazık ki bugün otelcilerden, turizm meslek birliklerinden, deniz ticaret odasından yoksun. Turizmin asıl paydaşları dışında herkes orada. Turizmi bilenler değil, ticareti bilenler karar veriyor. Bu da kent adına büyük bir kayıp.
Bir şehrin kaderi, tercihleriyle yazılır. Bugün Bodrum’da yaşanan da tam olarak bu. Turizm şehri mi olacağız, yoksa tüccarların şehri mi? Bu soruya vereceğimiz yanıt, yarın nerede duracağımızı da belirleyecek.
Siz Bodrum'un kaderini belirleyecek olan kurumu tücaarlara teslim ederseniz sonuç böyle olur..
Görsel Hafıza Siliniyor
Tüccarların açtığı bu kısa ömürlü mekanlar, sadece turizme değil, kentin görsel hafızasına da zarar veriyor. Her yıl yeni bir isim, yeni bir tabela, yeni bir konsepte bürünen işletmeler… Önceki yılın izini silerek var oluyor. Bodrum’un sahil hattında yürüdüğünüzde, geçmişe dair bir hatıra, bir sabit kültür izi bulamıyorsunuz. Her şey sil baştan, her şey geçici… Oysa kentler geçmişiyle, sürekliliğiyle, hafızasıyla var olur.
Bugün Bodrum’un turizmde yaşadığı durgunluk geçici değildir. Bu; kentteki ticari anlayışın turizmin ruhuna zarar vermesinin doğal sonucudur. Bodrumlu gerçek turizmciler tüm bu olumsuzluklara rağmen sezona tutunmaya, konuklarına değer sunmaya çalışıyor. Ama bu, sürdürülebilir bir mücadele değil.
Ne Yapmalı?
İlk adım, durumu doğru tespit etmekten geçiyor. Suçluyu dışarıda aramayalım. Turist gitmiyor çünkü pahalı. Pahalı çünkü Bodrum’da turizm yapan değil, tüccarlık yapan çoğunlukta. Önce bu gerçeği kabul etmeliyiz. Sonra bu anlayışla topyekûn bir mücadeleye girmeliyiz.
Çünkü bir kenti yaşatan gelen misafir değildir. Misafiri tekrar getiren, o kente emek veren gerçek turizmcidir.